Yazar: Mustafa Günen
Sayın okurlar, bu yazının konu başlığı size biraz tuhaf gelmiştir. Okuduğunuzda, “Ne demek? İnsanların rızası için oruç tutmak. Hiç olur mu? Oruç, bir ibadettir ve Allah’ın rızası için tutulur.” diye düşünmüşsünüzdür. Kısmen doğrudur. Ancak hatalıdır. Çünkü ibadet kelimesinin manası, yanlış olarak biliniyor. İbadet deyince insanların neredeyse tamamı namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi ritüeller olarak anlıyor. Bu hatadır. Zira İbadet kelimesi İbraniceden Arapçaya gelmiş bir kelimedir manası: Değer üretmek, üstüne koymak, birisine çalışmak ve Allah’a kulluk etmek anlamlarındadır. Dolayısı ile insanın ürettiği tüm güzel işler ve düşünceler ibadettir.
Kısmen doğrudur dedim. Çünkü; namaz, oruç, hac gibi amellerin kendileri doğrudan ibadet değillerdir. Bunlar, bir amacı olan, sizi bu amaçlara yönlendiren, hazırlayan ve bilinçlendiren hareketlerdir. Eğer istenilen amaç yerine gelmezse, bu amellerin size manevi bir faydası olmaz. Hatta zararı vardır. Örneğin, Kur’an’da namaz kılmayanlar için bir tehdit ayeti yoktur ama namaz kılıp da gereğini yapmayanlar için “vay o namaz kılanların haline” diyen ayetler vardır. Eğer namaz zannettiğiniz gibi doğrudan bir ibadet olsaydı, Allah o ayetlerde, yalnızca yapılan kötülükleri anarak tehdit ederdi. Namazın adını kullanmazdı. Zira ibadetin karşılığı sevaptır, tehdit vesilesi olamaz. Onun için namaz, oruç, hac gibi ritüeller tek başına ibadet değildir. Bu ritüeller, İbadete yani güzel işler yapmaya talip olmak ve gerekeni yapacağınıza ilişkin taahhütte bulunmaktır.
Ramazan orucu da böyle bir ritüeldir. Oruç: Belirlenmiş bir sürede, yeme, içme ve cinsel ilişki gibi temel ihtiyaçların yasaklandığı bir eylemdir. Amacına baktığınızda ise içi içe iki amaç ön plana çıkar. İlki paylaşım ve yardımlaşmadır. İkincisi ise paylaşımda dâhil, insana yakışır tüm güzel işleri yapmak için gerekirse en temel ihtiyaçlarınızdan vazgeçme veya fedakarlık etme iradesi göstermektir. Peki, ülkemizde Ramazan bu amaçlara uygun mu ifa edilmektedir? Kesinlikle hayır! Diyebilirim ki ülkemize ilahi amaca uygun Ramazan hiç gelmemiştir. Hoppala dediğinizi duyar gibiyim. Göremediğiniz bu gerçeği çok birkaç örnekle çok kolay açıklarım.
Yüzde doksan dokuz buçuğu Müslüman olan ülkemizde oruç niye tutulur diye kime sorsanız alacağınız cevap: ”oruç, Allah’ın rızasını kazanmak ve yoksulların, açların halinden anlamak için tutarız” derler. Ancak gerçek trajikomiktir. Yoksulların açların halinden anlamak için oruç tutulan bu ülkede ne hikmetse her ramazanda yiyeceklere zam gelir! Buna ancak bağışlayın ama yuh! denir. Ramazanın ruhuna uymak için ucuzlaması gereken yiyeceğe tam tersine zam geliyor. Dolayısı ile de bundan Allah’ın rızasını beklemek büyük bir aptallıktır!
Bir diğer husus da, her ramazanda yoksullara paket paket yiyecekler dağıtılır. Diğer on bir ay bu yoksullar ne yapacak? Neredeyse bütün yıl oruç! Olan bu açlar iftar için gelecek ramazanı mı bekleyecek? Aklınızı başınıza alın. Bu zihniyet bu eylem Kurana zıttır ve orucun amacı ile alay etmektir. Ya Allah’ın rızası mı dediniz!? Emriniz olur.
Yukarıda, Namaz, oruç, hac gibi dini vecibelerin bir amacı olduğunu söyledim. Dolayısı ile de hiçbirinin doğrudan ibadet olmadığını yazdım. Bu konuyu biraz açayım. Öncelikle, ibadetlerin temel amacı, bireyin kendine ve yaşadığı topluma faydalı, güzel işler yapması, değer üretmesi için kişiyi bilinçlendirmektir, gereğini yapması için hatırlatma ve hazırlamaktır. Yani kısacası, ibadetlerin amacı sosyal boyutludur, insani faydaya yöneliktir. Ramazan orucu da böyledir.
Orucun amacındaki uygulamalar tüm yıla yayılmalıdır
Sosyal düzen sonucunda kaçınılmaz olarak insanlar arasında sınıf farkları ve imkân açısından eşitsizlikler oluşur, dolayısı ile yoksullar açlar, kısaca ihtiyaçlı insanlar oluşur. İşte oruç, bu eşitsizliklerden, bilgisizlikten veya kötü niyetli insanlardan kaynaklanan rahatsızlıkları gidermek için harekete geçme bilincini oluşturmak amaçlıdır. Bu bilinci de, hemen hiçbir canlının yapamayacağı, yemek, içmek ve üremek gibi en temel ihtiyaçları, belirli bir süre yasaklayarak sağlar. Şöyle ki: Oruç tutan kişi, şartlar gerektirdiğinde, en temel ihtiyaçlarından bile vazgeçebileceğini veya fedakârlık edebilme iradesi göstereceğini Allah’a, tabiri caizse beyan ve taahhüt eder, bunu da fiilen gösterir. Orucun arkasındaki ilahi amaç, yoksula yardım, açları doyurmak da dâhil Kur’an tabiri ile güzel işler yapmaktır. İmkânı olanlar imkânları dâhilinde, imkânları olmayanlar da iyi niyetle bu doğrultuda çaba sarf ederek, durumu olanları teşvik ederek yerine getirirler. Bu sorumlulukları yerine getirmeye gayret etmeden yalnızca oruç tutarak Allahtan rıza beklemek cahilliktir.
Rıza: Allah’ın, onaylaması, kabul etmesidir
Yeri gelmişken, Rıza kelimesine de değineyim. Çünkü yanlış anlamlandırılıyor. Rıza: Arapçada olduğu gibi dilimizde de birincil anlamı, kabul etmek, onaylamak, uygun bulmak demektir. Ancak bizde, Allah’ın rızasını kazanmak: yalnızca Allah’ı memnun etmek, onun hoşnutluğunu kazanmak olarak algılanıyor. Böylece namazı, orucu şeklen yapıp Allah’ı memnun ettiklerini zannediyorlar. Oysa daha önce de söylediğim gibi şekil yeterli olsaydı “vay o namaz kılanların haline” diyen ayetler olmazdı. Onun için, yapılan ibadetleri! Öncelikle Allah’ın, onaylaması, kabul etmesi gerekir, hoşnutluğu sonraki meseledir. Yukarıda da dediğim gibi yaptığınız tüm ibadetlerde, sosyal, insani bir fayda amaç vardır. Dolayısı ile siz bu şartları, imkânınız dâhilinde samimi olarak yerine getirmeye çabalamadıkça, Günde elli vakit namaz kılsanız, tüm aylarda oruç tutsanız, her sene de hacca gitseniz, Yine de Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanamazsınız. Bunun böyle olduğu Kur’an da çok açıktır.
Yukarıda, bu toplumda açların halinden anlamak için oruç tutulduğunun söylenip de Ramazan’da yiyeceğe zam yapılmasını kınamıştım. Ardından da sadece Ramazana mahsus yiyecek paketi dağıtılması geleneğinin, orucu amacı ile alay etmek olduğunu söylemiştim. Bu yorumumu ağır bulanlar olabilir. Onun için bu konuya da biraz açıklık getireyim.
Bir yanlış algıyı düzelterek başlayayım; Orucun, açların halinden anlamak gibi bir amacı yoktur. Eğer olsaydı, oruç kurallarında yalnızca yemek içmek yasak olurdu, cinsel ilişki yasak olmazdı. Zira cinsel ilişkinin açlıkla bir alakası yoktur. Kaldı ki oruç tutarak açların halinden anlamak pratikte de mümkün değildir. Çünkü oruç tutan kişi akşam iftarda tıka basa yemek yiyebileceğini bilir, oysa aç, ne zaman yemek yiyeceğini bilmez, hatta yiyip yiyemeyeceği de belli değildir. Onun için ikisi arasında fark vardır ve bir karşılaştırma yapılamaz.
Açları doyurmak işi sadece Ramazan ayı gibi belirlenmiş sürelere indirgenemez
İnsanın yemek ihtiyacı süreklidir. Biyolojik yapısı günde birkaç öğün yiyecek şekilde dizayn edilmiştir İnsanı böyle programlayan Yaratıcı, yoksulu kollamak, açı doyurmak işini sadece Ramazan ayı gibi belirlenmiş sürelere indirgemenize izin vermez. Siz ne zaman yiyorsanız açı da o zaman doyuracaksınız. Bu da bir kuran hükmüdür. Kesin hüküm olmasa, Peygamberimiz “Komşusu açken tok yatanlar bizden değildir” hadisini söylemezdi. Dikkat edin; bu hadiste, fazla yiyeceği olup ta komşusuna vermeyen demiyor. Ancak kendi doyacağı kadar yiyeceği olsa ama komşusunda hiç yoksa o yiyeceği paylaşması gerekiyor. Paylaşmazsa bizden değildir diyor. Hadi canım! Bunu yapmak mümkün değil, uygulanamaz mı? Diyorsunuz. Şikayetinizi sistemi dizayn edene ve bu hadisi söyleyene yaparsınız.
İşte bu Kur’an gerçeğinden dolayı yoksulara sadece Ramazanda hassasiyet göstermek, sistemle alay etmektir dedim. Bu hatalı uygulamanın en önemli sebebi; yoksulları kollamak, açları doyurmak ile sadakanın birbirine karıştırılmasıdır. Sadaka kavramı ve algısındaki yanlış anlamaları ileride genel olarak yazacağım.
1,064 total views